“Şeker kız Candy
Anthony’le evlendi
Bunu gören Lisa
Kıskançlıktan geberdi”
’80’li yıllarda çocuk olanlar belki bu tekerlemeyi hatırlar. Kız çocukları sokakta ip oyunu oynarken bazen bu tekerlemeyi söylerdi. Candy, günlük hayatımızın bir parçasıydı o zamanlar. TRT’nin siyah-beyaz olduğu, Japon animelerini yeni yeni tanımaya başladığımız zamanlardı.
Candy, tam adıyla Candice White Adley, Pony teyzenin kimsesiz çocuklar evinde yaşayan küçücük bir kızken, ben de küçücük bir kızdım. Candy serilerini hiç kaçırmaz, o yıllarda satılan Candy dergilerini alır, bazen o dergilerdeki resimleri keser, odamda oraya buraya yapıştırırdım. Candy kahramanımdı, ilkokul öğretmenimden sonra olmak istediğim ikinci kişiydi. Onun başına gelenler benim başıma gelmiş gibi sevinir, üzülürdüm. O yıllarda çocuk olan pek çok küçük kız için sanırım aynı durum söz konusuydu.
Yayınlandığı sıralarda televizyonumuz siyah-beyaz olduğu halde Candy’i ben hep renkli hatırlarım. Onu hatırladıkça da içimi tatlı bir duygu kaplar. Çocukluktan kalma, sıcacık bir duygu. Candy’nin maceraları gibi maceralarla dolu bir hayatı hayal etmenin ne demek olduğunu hatırlatan bir duygudur bu.
Candy’nin hiç bozulmayan güzel sarı saçları, kocaman kırmızı fiyonklu elbiseleri, beyaz çizmeleri… Çiçekli kırlar, ağaçlara tırmanıp yaramazlık yapmalar… Candy’nin burnunun üstündeki çiller, gözyaşlarıyla dolduğunda pırıl pırıl parlayan kocaman gözleri, rakunu Kurin, en yakın arkadaşları Annie ve Patty… Anthony korkunç bir kazada ölmüştür çoktan. Evlat edinildiği ailenin öz çocukları Lisa ve Ned’in canavarca tavırlarına maruz kalmaya alışmıştır bile Candy. Patty ile tanıştığında artık genç bir kızdır, İngiltere’de seçkin ailelerin çocuklarının gittiği bir yatılı okulda öğrenim görmektedir. Ne tesadüftür ki, yetimhaneden arkadaşı Annie de oradadır! Sonra sevimli erkek arkadaşlar Stear ile Archie ve Candy’den hoşlanan yakışıklı Terry de. Çizgi dizinin seyri biraz değişmiştir artık. Daha çok ergenlere hitap edebilecek bir kıvama gelmiştir. Aşk girmiştir devreye. Yine de ’80’lerin çocuklarının sıkılıp izlemekten vazgeçmesine engel değildir bu gelişmeler. Yatılı okulda geçen günler pek eğlencelidir. Archie hep komik icatlar yapar. Annie, Stear’e âşıktır. Stear bir ara Candy’den hoşlanır, ama Annie’yle Candy’nin arası bozulunca toparlar kendini, Annie’ye ilgi duymaya başlar. Candy geceleri odasından kaçar, ağaçtan ağaca atlayarak erkeklerin yatakhanesinin olduğu tarafa geçer, çeşitli yaramazlıklar, çılgınlıklar yaparlar. Bu arada kötü kalpli Lisa ve sinir bozucu erkek kardeşi Ned, bu grubu, en çok da Candy’yi kıskanmakta, çeşitli kötülükler peşinde koşmaktadır. Lisa, ’80’li yıllarda TRT’de gösterilen bir çizgi filme göre fazla serseri bir karaktere sahip olan, sigara içen, okuldan kaçan, Terry’ye âşıktır, kendisiyle ilgilensin diye yapmadığı delilik kalmaz, ama Terry, Candy’ye âşık olur. Hatta bir gün onu dudaklarından öper bile. Ancak Candy ile bir bozuşup bir barışırlar. İkisi de özgür ruhludur, bir türlü tam olarak bir araya gelemezler, “çıkamazlar” yani. Olayları heyecanlı kılan belki de budur. Terry, Amerika’ya gittiğinde peşinden gidecek kadar sevmektedir aslında Candy onu. Hikâyenin bu kısmı, bugünün gençlerinin bayıldığı televizyon dizisi Gossip Girl’deki olayları andırır. ’80’lerde özellikle gençlere hitap eden bir dizi henüz yoktur, hemen herkes ailecek Dallas’ı, Kaçak’ı, Küçük Ev’i, Uzay Yolu’nu izler. Bir tek Candy’de çocukluktan ergenliğe geçişin yarattığı olaylar tüm çıplaklığı ve karmaşıklığıyla mevcuttur. Belki bu yüzden o yıllarda Candy’i yalnızca çocuklar değil, biraz daha büyük, çocuklukla gençlik arasında sıkışıp kalmış bir yaş grubu da takip eder.
Ben bugün otuzlu yaşlarımda olmama rağmen hâlâ zaman zaman Candy’yi izliyorum. Şimdiki çocuklar internet çocuğu, ben ise “internet büyüğü”yüm. Yaklaşık on yıldır internetle iç içeyim. Bir sürü de anlamadığım şey var. Anlamadığımda küçük yaştakilere soruyorum, onlar anlatıyor bana, şuraya basacaksın, bunu yapacaksın diye. Öğrendiklerim bazen işe yarıyor gerçekten. İnternetten bir şey indirmeyi ilk öğrendiğimde hemen Candy’yi aradım ve bir sürü bölümünü bulup indirdim. Böylece içim çocukluk özlemleriyle dolu olduğunda ’80’li yıllara geri dönüp izleyebiliyorum Candy’yi. Onun hakkında yazmaya başlamadan önce de izledim biraz, gülümsedim, çocuklaştım. Eskiden kalma bir masumiyet, tatlı bir şımarıklık, azıcık afacanlık duygusu sardı içimi. Sonra bu yazının sonuna eklemek için açılış şarkısının sözlerini not aldım. Belki okuyanlar bir şeyler hatırlayıp mırıldanırlar diye. Yazarken bir yandan şarkıyı mırıldandım, bir yandan da düşündüm hep. Bir daha çocuk olsam, yine ’80’lerde çocuk olmak isterdim, başka hiçbir zamanda değil…
“Sobakasu nante kinishinai wa
Hana pecha datte datte datte oki ni iri
Otenba itazura daisuki
Kakekko sukippu daisuki
Watashi wa, watashi wa, watashi wa Candy
Hitoripocchi de iru to choppiri samishii
Sonna toki kou iu no kagami wo mitsumete
Waratte, waratte, waratte Candy
Nakibeso nante sayonara
Nee, Candy Candy”
’80’lerin çocuklarına selam olsun!
Yaprak Öz
80’lerde Çocuk Olmak, syf. 59-61
Ah ben de 80lerin çocuklarindanim o zamanlar bizler cok tv izlemezdik cunku candy gibi buyudum ben de agactan agaca ilk orta okul zamanlari sonra tekrar lisedeyken ve son olarak da simdi 30 lu yaslarimda bu siteden 115 bolumun tamamini izledim her yasimda farkli hislere ve dusuncelere goturdu candy beni iyi ki yazmislar iyi ki vardi..simdiki dilegim kizima da izletmek